Namaz
Yüce Allah’ı tevhid yani bir olarak kabul etmek ve onun eşsiz varlığını bilip tasdik etmek en büyük farz, en büyük görevdir.
Ondan sonra farzların en büyüğü ve en önemlisi, şereflisi namazın kılınmasıdır.
Zira namaz kalbin nuru, ruhun kuvveti, vücudun idmanı, .mü’minin miracıdır. Çünkü bu namazın kılınmasıyla kul yüce Allah’ın manevi huzuruna yükselir, yüce Allah’a ricada bulunarak manevi yakınlığa yetişir. Bu namazın üzerine devamlı olarak kılmasını, ne büyük bir kıymet, şeref olduğunu bütün hak dinler insanlara namaz kılmalarını emretmişlerdir.
Peygamberimiz Hz.Muhammed (sav) de peygamber olduktan sonra kendisi namaz kılmakla emrolunmuştur.
Ancak o zaman günde iki defa namaz kılıyordu. İki rek’at sabah, iki rek’atte akşam olmak üzere namaza devam ediyordu.
Efendimiz Hz.Muhammed (sav) Medine’ye hicretlerinden on sekiz ay evvel recep ayının yirmi yedinci gecesinde miraç gecesinde beş vakit namaz farz olmuştur.
Şu halde namazın hak olan dinden mevkii omurganın bedendeki mevkii gibidir. Zira Adem (as)’dan Resulü Ekrem (sav) efendimize kadar gönderilen tüm peygamberlere namaz kılmakla emrolunmuşlardır. Şu halde Allah tarafından namaz kılmayan bir Peygamber gönderilmemiştir diyebiliriz. Peygamberimiz (sav) peygamber olmadan önce İbrahim peygamberin Hanif şeriatıyla amel ederdi. Îbni Abidin bu meseleyi şöyle anlatıyor:
Peygamber (sav) efendimiz kendisine peygamberlik gelmeden önce evvelki şeriata göre ibadetini yapıyordu. îbni Abidin c.l, s.90
Zira Allah’ın teklifi Adem peygamberinden bu yana kadar kesilmemiş ve kesintiye de uğramamış, insanlar da başı boş bırakılmamıştır. Demek netice itibarıyla taat, ibadet Allah’a kulluk, şeriatsız olmaz. Zira taat emre uymaktır. Bi’setten sonrada namaz ve diğer ibadetler farz kılınıncaya kadar Peygamberimiz (sav) kendinden önceki İbrahim peygamberin Hanif şeriatıyla amel ederdi.
Kur’an-ı Kerim’de Nuh, İbrahim, Musa, Davud, İsa ve diğer bazı peygamberlerden misaller verilip bazı önemli kıssalara kapı açılınca onlara namaz ve zekat ile emir verildiğinden zikrolunur.
Birkaç örnek verebiliyoruz:
Onları emrimiz uyarınca doğru yolu gösteren önderler yaptık ve kendilerine hayırlı işler yapmayı, namazı dosdoğru kılmayı ve zekât vermeyi vahyettik. Onlar daima bize ibadet eden kullardı. Enbiya, 73
Lokman kendi oğluna şöyle demiş: “Oğulcağızım namaz kıl. İyiliği emret, kötülükten vaz geçirmeye çalış.Lokman, 17
İsmail ailesine namazı ve zekatı emrederdi. Ve Rabbinin katında rızaya erişmiş bir kuldu. Meryem, 55
Yaşadığım müddetçe bana namaz ve zekatı emretti. Meryem, 31
Şu halde namaz emredilmiş ve peygamberlerle onları tasdik edenler namaz kılmışlardır. Zaten en önemlisi de budur. Zira Kur’an-ı Kerim’in içinde teferruat yoktur ve teferruatın üzerinde durmaz. geçmiş olayların tarihini açıklamaz ve şekil üzerinde de durmaz. Fakat hikmet, ibret için alınacak konulan herkese yeterlidir. Namazın farziyeti ile ilgili hadis yüz yirmiden fazladır. Namaz hakkındaki birkaç hadisi şerifi söyleyelim:
Namaz Dinin Direğidir
Namaz kişinin kalbinde bir nurdur. Artık sizden içini aydınlatmak dileyen kalbindeki nurunu arttırmaya çalışsın.
Namaz şükrün bütün çeşitlerini bir araya toplar.
İşte bütün bu mübarek ayetlerle, hadisi şerifler namazın faziletlerini anlatır. Namaz aklı yerinde olan ve buluğ çağma ulaşan bütün müslümanlara belli vakitlerde kılınması farz olan şerefi çok yüksek bir görevdir.
Bu farzı yerine getirenler yüce Allah’ın çok büyük ihsan ve ikramına yetişeceklerdir. Bu görevi kasden terk edenlerde azabı çok meşakkatli olan Allah’ın acıklı cezasını kesinlikle göreceklerdir.
Müslümanlar yedi yaşına girmiş çocuklarını namaza alıştırmakla vazifelidirler. Öyle çocuklara ana-babaları ve yetiştiricileri namaz kılmayı öğretir. On yaşına bastığı zaman namaz kılmayan çocuğa velisi , Allah’ın lütuf ve nimetlerini tatlı bir dille zikrederek kulluk vazifesini yerine getirmeye çalışmış olur.
Bu bakımdan namaz şükrün bütün çeşitlerini bir araya toplar denilmiştir. İnsan namaz kılmasıyla nice günahlardan temizlenir ve yüce Allah’ın nice ikram ve ihsanlarına yetişir. Namaz manevi hayattan başka maddi hayata da yararlı ve faydalı olur. Fakat bir Müslüman namazını yalnız Allah’ın rızası için kılar. Netice itibarıyla yalnız yaratıcısına saygı ve şükür için kılar.
Bunu bir kul görevi bilerek sadece Allah’ın emrini yerine getirmek için çalışır. Bu kutsal vazifesinin yerini hiçbir şeyin tutmayacağını kuşkusuz olarak bilmelidir. Namaza harcayacağı zamanları hayatının en mutlu ve zevkli zamanı olarak kabul etmelidir.
Bu çok şerefli ve feyizli ibadete gereği üzere devam edenlere müjdeler olsun. Her akıllı, buluğa ermiş olanlara farz kılınmış olan namaz beş vakittir; sabah, öğle, ikindi, akşam ve yatsı namazları.
Namaz Mekke’de isra gecesinde hicretten bir buçuk sene önce gördüğümüz tertib üzere farz kılınmıştır.
Öğle namazı bütün namazlardan önce farziyette meydana gelmiştir. Namazın farziyeti kitap sünnet ve icmadır. Zira Cenab-ı Hak Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurmuştur:
Ey Rasulüm! Sana vahyolunan Kur’an ayetlerini güzelce oku ve namazı gereği üzere kıl Gerçekten namaz edep ve namusa uygun olmayan şeylerden, çirkin görülen işlerden alıkoyar. Herhalde yüce Allah’ı zikretmek her ibadetten daha büyüktür. Yüce Allah bütün yaptıklarınızı bilir.
Diğer bir ayet-i kerimede de Cenab-ı Hak şöyle buyurur:
Namazı gereği üzere yerine getiriniz. Zekatı veriniz. Nefisleriniz için hayır olarak önceden ne gönderirseniz onu yüce Allah yanında (sevap olarak) bulursunuz. Asla kaybolmaz. Muhakkak ki Allah yaptıklarınızı görür.
Namazı Dosdoğru Kılınız.
Namaz mü’minlerin üzerine Vakitlenmiş bir farz oldu.
Namazlara ve (bu arada) orta namazına devam ediniz. Bakara, 238
ve namazın farziyeti hakkında daha birçok ayetler vardır. Hz Peygamber’in sünneti ise şöyledir:
Onlara haber ver ki Allah onlara her gün ve gecede beş namazı farz kılmıştır.
İşte bu ayet ve hadisler namazın bir gündüz, bir gecede beş olduğuna dair çok kuvvetli delillerdir.
Beş vakit namazı Allah Azze ve Celle farz kılmıştır. Bunların abdestini güzel alan ve onlan vaktinde kılan ve rükunlarını, huşularını tamamlayan kimse için Allah’ın ahdi vardır ki onu af ede. Yapmayan kimse için Allah’ın bir ahdi yoktur. Dilerse onu bağışlar, dilerse ona azap eder.
Namazı inkar eden kesinlikle dinden çıkmış olur. Sünnet namazın vakitlerini tayin etmiştir. Vakit gelmeden önce kılman namaz sahih değildir. Özürsüz olarak vakitlerden tehir edilmeleri kesinlikle haramdır. Fakat cem-i takdim ve ya cem-i tehir haram değildir.
Namaz vaktinin girmesiyle, vakitten ancak abdest ve namazın sığabileceği bir cüz kalıncaya kadar vücubi müvesse yani geniş vakitli vücub ile vacip olur. Eğer vakitten böyle bir cüz kaldığı esnada namaz vücubu müdayak yani dar vakitli vücub ile vacip olur. Bu şekilde namazın tamamını o cüzde eda etmezse günahkâr olur.
Şu halde namaz vaktin son cüzünde başlasa ve bu cüzde namazın bir kısmını kılsa her ne kadar vakit içerisinde namazın bir kısmına ihram tekbiriyle kavuşmamış olup namaz elde edilmiş olsa bile gene günahkar olur. Şu fark varki namaza hiç kavuşamayan kimseden daha az günahkar olur.